info@limailac.com.tr +90 312 386 03 63

  • tr
  • de
  • gr

Solüsyon Grubu

Hijyen, kurumları, bireyleri ve toplumun tamamını ilgilendiren, her düzeyde dikkate alınması gereken modern toplumların vazgeçilmezi olan kavramlardır.


Bu konunun yaşamın her alanında benimsenmesinde, toplumsal temizlik bilinci, mesleki bilgi ve ahlaki sorumluk yanında, bireysel özen ve dikkat gösterilmesi gerekir.
Tarihin ilk zamanlarından başlayarak uzun süre hekimler, kendisine baş vuran hastaları iyi etmek veya hiç olmazsa

acılarını hafifletmek için uğraşan bir meslek adamı olarak çalışmıştır. Hekim ile hastanın ilgisi yakın zamana kadar, hastalık zamanı ve hastalık süresi çerçevesinde kalmıştır. Bu ilginin dar kapsamda kalması yanlış bir eylem olmuş ve hekimin yalnız hastanın değil bütün bir toplum sağlığını ilgilendiren halk sağlığı ile ilgilenmesini, özellikle halkın hastalıklardan korunması ile ilgili görev almasını engellemiştir. Bugün hastalıkları tedavi etmenin çok defa yeterli olmadığı bilinmektedir. Hastalıkların büyük bir çoğunluğunda mutlak ve tam bir iyileşme olası değildir. Önce hastalığın oluşmasında rolleri olan çevre koşulları iyice araştırılarak bunları düzenlemek ve eğer başarılı olunamıyorsa tedavi yoluna gitmek gerekir. Kişinin yada toplumun bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyi oluşunu dolaysız yada dolaylı olarak önemli derecede etkileyen fiziksel, biyolojik ve kimyasal etmenlerin ne olduklarını ve nasıl kontrol edilebileceklerinin de incelenmesi gerekmektedir.
Fert ve toplum olarak insan sağlığının korunması ve geliştirilmesi, yüksek seviyede uzun süre devam etmesi için, sağlıkla ilgili bütün bilgilerin bir sentezi olan sağlık geniş bir kapsama sahiptir. Bugün modern tıp aşamasında insan sağlığını, toplumsal bir olay olarak kabul ettiğimiz bütüncül tıp görüşüne ulaşılmıştır. Bu da bireysel çabalarla değil, insan sağlığını korumak ve yaşam kalitesini yükseltmenin toplumsal çalışmalarla başarabileceğini benimseyen anlayıştır.
Halk sağlığı; toplumda sağlık problemlerini engellemek, sağlık ve sağlığı desteklemeyi geliştirmek, tüm sağlık problemlerini çözümlemek için topluluğun organizasyonel çabasını içerir.
İnsan ve çevre sağlığının korunması açısından büyük önem taşıyan “HİJYEN” koruyucu sağlık hizmetlerinin de ilk ve en önemli basamağını oluşturur.
Hijyen, sağlıkla ilgili kuralları koyar, bu kuralların en iyi nasıl uygulanabileceğini araştırır, toplumun teknik, ekonomik, örgüt olanaklarına ve diğer özelliklerine göre ayarlayarak yol gösterir. Sağlıklı bir yaşam için günlük yaşamda uyulması gereken bu kuralların çoğu küçük ve kolay işlerden oluşmaktadır. Bu temel kuralların bilinçli bir şekilde uygulanması, hem kişinin sağlıklı olmasını hem de bireylerle paylaşılan yaşamı kolaylaştırmaktadır. Hijyen bir hekimlik dalı olduğu için hastalıkların sebepleri ve bunların ortadan kaldırılması ile ilgili koruyucu hekimlik alanını da kapsar. Ancak burada hastalığı tedavi etmek yoktur. Hastalığın oluşumunu engelleme, ortamdaki mikroorganizma sayısını kontrol altında tutma, çoğalmalarını ve zararlarını engelleme amaçlanır.
Antik Yunan mitolojisinde Apollon’un oğlu Aesculape tıbbın tanrısı olarak bilinir. Aes- culape’ın kızı Hygieia ise sağlığı korumanın tanrıçası olarak kabul edilir. Yunan mitolojisinde Hygieia olarak bilinen tanrıça; insanın bedensel, zihinsel ve ruhsal temizliği ve sağlığı için, ruhsal şifa enerjisini sağlayan ay tan-rıçasıdır (Şekil 1.1). Hekimliğin sembolü olarak kullanılan yılanı besleyen bir genç kız olarak gösterilmektedir. Bundan köken alan hijyen (hygiene) kavramı geçmişte sağlık ve güzelliği temsil eder iken, bütün dünya literatüründe sağlığı korumak üzere çalışan bi-lim koluna bu tanrıçanını isminden esinlenerek hijyen adı verilmiştir.Hijyen tanımı ilk olarak Hippocrates (M.Ö. 460-377) tarafından kullanılmıştır. Nitekim hijyen bilimi -sağlığı koruma bilim hakkında ilk yazılı eser Hippocrates’a aittir. Kuşkusuz hijyen, hayatını korumak ve sağlığına zarar veren nedenlerden, etkenlerden kaçınmak iç güdüsü ile yaşamaya çalışan ilk insanla beraber doğmuştur. Ne var ki, ilk zamanlarda çok ilkel koşullarda yaşayan insan sağlığını koruma çabası, gerçek bir bilim niteliğini taşımamaktadır. M.Ö. 2000 yılında el hijyeni ile gündeme gelen hijyen terimi halk sağlığı bölümlerinin Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki adı olarak da kullanılmış ve günümüzde Fransız ve Alman kaynaklarında da bu şekilde yer almaktadır. Hijyen terimi çoğunlukla Fransız ve Alman kaynaklarında kullanılır. Bu dillerdeki HygienePublique ve SocialeHygiene terimleri Halk Sağlığı ile eş anlamdadır. İngilizce’ de ise bu terim Halk Sağlığı’nın özel konuları için (çevre hijyeni, besin hijyeni, bireysel hijyen gibi.) kullanılmaktadır. Öte yandan Osmanlıca’daki Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) deyimi hijyen ile eş anlamlıdır.


Hijyenin Önemi


Toplumda sağlıklı birey sayısı ne kadar fazla ise o toplum ekonomik yönden o kadar güçlü hale gelir. Tüm toplum ve kişiler için sağlıklı yaşamak temel bir amaçtır. Bu temel amaç bireylerin sağlığının korunması için öncelikle kişisel hijyen kurallarına uyulması ve yaşanılan ortamlarda alanların hijyen kuralları çerçevesinde oluşturulması ile gerçekleşebilir. Çünkü hastalıklar yalnız insan yapısındaki eksikliklerden veya vücutta kendiliğinden oluşan bozukluklar sonucu ortaya çıkmamaktadır. Bireyin yaşadığı ve etkileşim halinde olduğu çevre de hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir etkendir. Bu çevre içinde yer alan faktörlerden belki de en önemlisi enfeksiyonun ana nedeni olan mikroorganizmalardır.

Enfeksiyon, mikroorganizmaların vücudun tamamında ya da bir bölümünde yayılma durumudur. Bu nedenle mikroorganizmaların insan yaşamı üzerinde oluşturduğu tehditleri bilmek ve farklı yolarla insan vücuduna transferini önlemek için temizliğe önem vermek ve hijyen kuralları esas alınarak mücadele etmek gereklidir.

SULARIN VE ATIK SULARIN ÖZELLİKLERİ

İhtiyacımız olan içme ve kullanma suları kaynak, kuyu ve artezyen gibi yer altı sularından veya nehir, göl ve baraj gibi yeryüzü sularından sağlanır.
Yeraltı sularının kimyasal bileşimi, suyun geçtiği katmanların bileşimine, sıcaklığına, karbondioksit miktarına bağlı olarak değişir. Genel olarak sular çözünmüş halde magnezyum, sodyum, potasyum, mangan ve alüminyum karbonat, sülfat, klorür bileşikleri ve de süspansiyon halinde silisyum, demir, alüminyum oksit ve hidroksitleri içerir. Ancak suyun toprak katmanlarından geçmesi sırasında, toprak bir bakıma süzgeç gibi görev yaparak, özellikle suyun süspansiyon halindeki organik maddelerini tutar. Ayrıca suyun çözelti halindeki bazı organik ve inorganik maddeleri de bakterilerin faaliyetleri sonucu parçalanır. Böylece suyun geçtiği yerlere bağlı olarak kendine özgü kimyasal yapısı oluşur.
Yeryüzü suları ise, yağan yağmurlardan, eriyen buz ve karlardan, bazen yeraltı sularından köken alır. Bileşimlerindeki maddeler mevsime, geçtikleri arazinin kimyasal yapısına, yağan yağmur miktarına göre değişiklik gösterir. Yaz aylarında suyun sıcaklığı arttığı için çözünen tuz miktarı artar. Yağmur sularına, değişik topraklardan geçerken birçok çözünen organik ve inorganik maddeler bulaşabilir.
Suyun kimyasal formülü H20 olarak bilinir. Aslında, suyun yoğunluğu sıcaklık 0°’den 4°C’ye yükseldiğinde artmaktadır ve sonrasındaki ileri sıcaklık artışlarında da tekrar düşmektedir. Yoğunluk etkisinin iki sonucu vardır; su borularında suyun donması halinde patlaması ve göllerin termal katmanlaşması. İkinci durumda; suyun yapısındaki mevsimsel ısınma, derin göller gibi geniş hacimdeki suların durgun ve kalitesiz olmasına yol açabilir.
Moleküler yapısı ve düşük elektriksel iletkenliği sayesinde, su birçok maddeyi eritme yeteneğine sahiptir. Bu durumda suyun kimyasal yapısının çok kompleks olduğunu söyleyebiliriz. Tüm doğal sular farklı konsantrasyonlarda kimyasal maddeler içermektedir. Belirli bir su örneğinin, kaynağına göre genellikle fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin temel analizlerini içeren çok farklı niteliklerini değerlendirmek gerekir.
Sularda bulunan organik maddeler, ölmüş bitki ve hayvan kalıntıları ile bunların metabolik atıklarından oluşur. Sularda fazla miktarda organik madde bulunması, patojen mikroorganizmaların üremesine neden olabilir.

Sulardaki kalite kontrolünde başlıca üç tip organik madde vardır.
1.Karbonhidratlar; karbon, hidrojen ve oksijen içerir. Tipik örnekler; glikoz, nişasta, selüloz gibi şekerlerdir.
2. Azot bileşikleri; karbon, hidrojen, oksijen, azot ve bazen sülfür içerir. Bu gruptaki başlıca bileşikler, kompleks moleküllü proteinler, amino asitler ve üredir. Bu bileşikler içindeki azot, oksidasyon sonucu amonyak olarak serbest kalır.
3. Yağlar; karbon, hidrojen ve biraz oksijen içerir. Bunlar suda çok az miktarda çözünebilirken organik çözücülerde çözünebilirler.
Azot: Ancak yeterli azot varlığında, biyolojik reaksiyonların oluşması nedeniyle bu element önemlidir. Azot sularda 4 şekilde bulunur.
• Organik azot- üre, aminoasit ve protein formunda bulunan azot,
• Amonyak (NH3) azotu - serbest amonyum ya da amonyum tuzlarında bulunan azot, örneğin; (NH4)2CO3
• Nitrit (NO2) azotu - oksidasyonun ara basamaklarından biridir ve normalde yüksek miktarlarda bulunmaz.
• Nitrat (NO3) azotu - azotun oksidayon işleminin son ürünüdür.
Azot bileşiklerinin oksidasyonu, nitrifikasyon olarak adlandırılır ve aşağıdaki gibidir.
Organik azot + O2^ Amonyum azotu + O2^ NO2azotu + O2^ NO3 azotu
Azotun indirgenmesi, denitrifikasyon olarak adlandırılır ve işlemin tersidir.
Bakteriyolojik analizlerden önce, suyun kalitesi sıklıkla azot içeriği ile araştırılır. Yüksek miktarda amonyum ve organik azot ve az miktarda nitrit ve nitrat azotu içeren sular yakın zamandaki bir kirlenme nedeni ile tehlikeli olarak düşünülebilir. Diğer taraftan, hiç organik azot ve amonyum azotu içermeyen ve az miktarda nitrat azotu içeren sular, nitrifikasyon oluşması ve dolayısıyla kirlenmenin yakın dönemde olmaması nedeniyle nispeten güvenli olarak görülebilir.
Klorit: Kloritler, hidroklorik asit tuzlarıdır veya klor ile direk olarak birleşmiş metallerdir. Bunlar, sudaki acı lezzetten sorumludur ve ürenin klorit içermesinden dolayı kanalizasyon ile kirlenmenin göstergesidir. 1500 mg/lt seviyesine kadar miktarları sağlıklı tüketiciler için zararsız görünmesine rağmen, klorit tadın eşik seviyesi 250-500 mg/l’dir.
Iz Organikler: Doğal su kaynaklarında yaklaşık 600 organik madde tespit edilmiştir ve bunların çoğu insan aktivitesine ve endüstriyel işlemlere bağlıdır. Bulunan maddeler; benzen, klorofenoller, östrojenler, pestisitler, polinükleeraromatik hid-rokarbonlar (PAH) ve trihalometanları (THM) içermektedir. Klorla dezenfeksiyon işleminden sonra, klor ve kloraminler sudaki bazı organik maddelerle etkileşerek dezenfeksiyon yan ürünlerinin oluşumuna neden olurlar. Trihalometanlar dışında sularda oluşan dezenfeksiyon yan ürünlerinden biri de haloasetik asittir. Bunlar sularda genellikle çok küçük konsantrasyonlarda bulunur, fakat az miktarlarda alınsalar bile uzun dönemde sağlık üzerindeki olumsuz etkileri endişe yaratmaktadır. Ayrıca endüstriyel atık sular veya bu suların akarsular ve akuatik yaşam üzerine etkileri söz konusu olduğunda, ağır metaller, siyanür, yağlar ve makine yağlarını içeren birçok özel kimyasal madde önem kazanır.